TÜRK MEDENİ KANUNUNDA ÖZEL BOŞANMA NEDENLERİ NELERDİR ?
- Fevzi Öztaş
- 3 Oca
- 7 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 3 Mar
Boşanma kelime anlamı olarak, eşlerden birinin boşanma ilamı almasıyla evlilik birliğinin son bulması anlamına gelmektedir.
Türk Medeni Kanunu’nda ise boşanma, eşlerden birinin ölümü, gaipliği, evlenmenin hükümsüzlüğü gibi evliliği sona erdiren sebeplerden biri olarak kabul edilmiştir.
Türk Doktrininde boşanma, “eşler hayattayken, kanunda öngörülmüş olan sebebe dayanarak, birinin açacağı dava sonucunda evlilik birliğine hakim kararı ile son verilmesi” “yasada belirlenen bir sebebe dayanılarak evlilik birliğinin hakim kararı ile sonlandırılması “evlenme anında mevcut olması gerekmeyen bir sebeple açılan yenilik doğuran dava sonucunda verilen ilam ile geçmişe etkili olmayarak evliliğe son verilmesi”olarak tanımlanmaktadır.
BOŞANMA SEBEPLERİ
Medeni Kanun, boşanma sebeplerini Md. 161-166 arasındaki altı maddede düzenlemiştir. Bu sebepler, kanunda özel olarak düzenlenip düzenlenmediklerine göre “özel-genel boşanma sebepleri” olarak ayrılmıştır. Aşağıda kanundaki sıra takip edilerek önce özel boşanma sebepleri tek tek açıklanacaktır.
A. Boşanmanın Özel Sebepleri
Özel Boşanma Sebepleri; Zina (TMK m.161), Hayata Kast, Pek Kötü ve Onur Kırıcı Davranış (TMK m.162), Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme (TMK m.163), Terk (TMK m.164) ve Akıl Hastalığıdır(TMK m.165).
1. Zina
Türk Medeni Kanunu’nun 161. Maddesinde düzenlenmiş olan zina, evlilik birliğinin
eşlere yüklediği sadakat gösterme yükümlülüğünün en ağır şekilde çiğnenmesi demektir. Zina eşlerden birinin evlilik birliği devam ederken, karşı cinsten bir kişi ile isteyerek cinsi münasebette bulunması şeklinde tanımlanır.[5]
Zina kusura dayalı boşanma sebeplerinden biridir. Eşin isteyerek evlilik dışı cinsi münasebet kurması gerekir. Eşin kendi kusurundan kaynaklanmayan bir cinsel münasebet zina olarak adlandırılamaz. Örneğin tecavüze uğrayan eşin zina yaptığından söz edilemez.
Zina mutlak bir boşanma sebebidir. Yargılama sırasında zinanın ispatlanması yeterlidir. Yargılama aşamasında hakim, zinanın diğer eş için hayatı çekilmez hale getirip getirmediğini araştırmaz. Zinanın varlığına kanaat ettiği takdirde hakim, boşanmaya karar vermelidir.
Eşlerden birinin, zinasından bahsedebilmek için o eşin kendi cinsiyetinden farklı cinsiyette bir kimseyle cinsel ilişkide bulunmuş olması gerekir. Eşlerden birinin aynı cinsiyetteki bir kimseyle cinsel ilişkide bulunması Yargıtaytarafından zina sayılmamıştır.Bir hayvan ile cinsel münasebette bulunmak da zina değildir. Bu gibi davranışlar “Haysiyetsiz Hayat Sürme Sebebiyle” boşanmaya neden olabilir.
Zinanın varlığından bahsedilmek için cinsel münasebette bulunulması şarttır. Cinsel ilişki boyutuna varmayan yakınlaşma, flört etme, öpüşme, mektuplaşma gibi eylemler zina sayılmaz.
Kanun koyucu zina sebebiyle boşanma davası açılmasını hak düşürücü süreye bağlamıştır. Zina sebebiyle boşanma davası açmak isteyen eşin boşanma davası açma hakkı, boşanma sebebini öğrenmesinden itibaren altı ay ve her halde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle düşer.Her iki süre de zamanaşımı süresi değil hak düşürücü süredir. Hakim kendiliğinden bu süreleri dikkate alır. Altı aylık sürenin başlangıç tarihi, diğer eşin zinayı öğrendiği andır. Beş yıllık süre ise, zinanın gerçekleştiği tarihten itibaren işlemeğe başlar. Bu süreler geçtikten sonra artık zina sebebiyle boşanma davası açılamaz.
Zina fiili gerçekleştikten sonra eşler tekrar barışmış ve bir araya gelmişse artık aldatan eşin affedildiği sonucuna varmak gerekir. Bu durumda aldatılan eşin dava hakkı yoktur. Affeden eş aynı maddi olaya dayalı boşanma davası açamaz. Zinaya önceden muvafakat af anlamında değerlendirilemez. Af zina fiilinden sonra yapılmalıdır. Henüz zina gerçekleşmeden eşin buna rıza göstermesi ahlaka aykırıdır. Bu yönde verilen rıza kişinin boşanma davası açma hakkını düşürmez.
2. Hayata Kast ,Pek Kötü Muamele ya da Onur Kırıcı Davranış
Türk Medeni Kanunu’nun 162.Maddesinde düzenlenen “hayata kast, pek kötü muamele
ya da onur kırıcı davranış” kusura dayalı boşanma sebeplerindendir. Eşin kusurlu olması durumunda diğer eşin bu nedene bağlı olarak boşanma davası açmaya hakkı vardır.
Aynı zamanda hayata kast, pek kötü muamele ve onur kırıcı davranışta bulunulması boşanmak için yeterlidir. Tekrar bu durumun eş için evlilik birliğini çekilmez hale getirip getirmediği araştırılmaz. Böyle davranışlar mutlak bir boşanma sebebidir.
Bu boşanma sebebi içerisinde 3 ayrı boşanma sebebini barındırır.
a. Hayata Kast
Eşlerden birinin diğerinin hayatını sonlandırmaya yönelik kast unsurunu içeren her hareketi bu sebep içinde değerlendirilebilir. Burada önemli olan kast unsurunun bulunması ve bu kastın eşin hayatını sonlandırmaya yönelmiş olmasıdır. Eşin hayatına yönelik bu tehdidin ciddi olarak gösterilmesi boşanmak için yeterlidir. Hayata Kast, diğer eşi fiilen öldürmeye teşebbüs gibi, diğer eşi intihara teşvik ya da yardım şeklinde de olabilir. İhmali hareketlerin varlığıyla da eşin hayatına kast mümkün olabilir.
Kastın bulunması şarttır. Bu anlamda ayırt etme gücünden tamamen yoksunluk halinde kasttan bahsedilemez. Fakat geçici yoksunluk hallerinde, geçici yoksunluğun nasıl oluştuğuna göre değerlendirme yapılır.
b. Pek Fena Muamele
Pek fena muamele eşin fiziksel bütünlüğüne yönelik kasti saldırılardır. Eşin dövülmesi, aç bırakılması pek fena muameledir.
Tek bir hareketin varlığı pek fena muamele için yeterlidir. Eşe bir defa tokat atmak da pek fena muameleyi oluşturur. Devamlılık veya sistematik bir saldırının varlığı aranmaz.
c. Onur Kırıcı Davranış
Eşlerden birinin diğerine yönelik sözlü veya fiziksel eyleminin onu küçük düşürmeye, aşağılamaya yönelik olması halinde onur kırıcı davranıştan söz edilebilir. Özellikle eşlerin toplum içinde küçük düşmesine sebep olacak hareketler onur kırıcı davranış olabilir.
Mahkeme koridorunda bir eşin diğerine hakaret etmesi, kadının evden atılması, bir eşin diğerinin işyerinde, onun mesai arkadaşlarının önünde hakaret etmesi vb örnekler onur kırıcı davranış olarak gösterilebilir.
3. Küçük Düşürücü Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme
Türk Medeni Kanunu’nun 163. Maddesinde düzenlenen küçük düşürücü suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, mutlak bir boşanma sebebi değil nispi bir boşanma sebebidir. Hakim hem bu nedenin varlığına hem de diğer eş için ortak hayatın çekilmez hale geldiğine kanaat etmelidir. Hakim, öncelikle eşin küçük düşürücü bir suç veya haysiyetsiz bir hayat sürüp sürmediğini bulacak sonra da bunun diğer eş için birlikte yaşamayı çekilmez hale getirip getirmediğini tespit edecektir. Diğer eş açısından evlilik birliğini sürdürmek kendisinden beklenemeyecek boyuta gelmemişse hakim bu nedenle boşanmaya karar veremez.
Küçük düşürücü suç işlemek ve haysiyetsiz hayat sürmek kusura dayalı bir boşanma sebebidir. Küçük düşürücü suç işleyen veya haysiyetsiz bir hayat süren eş kusurlu olmalıdır.
a. Küçük Düşürücü Suç İşleme
Küçük düşürücü suç işlenmesi boşanma sebebi olarak kabul edilmiştir. Burada, eşin işlediği suçun küçük düşürücü nitelikte olması gerekir. Ceza yargılaması anlamında küçük düşürücü suç olarak tanımlanan bir suç türü yoktur. O halde evlilik birliğinin sosyal bir yapı olduğu da düşünülürse işlenen suçun küçük düşürücü olup olmadığı belirlenirken toplumdaki algıya göre karar verilir. Genellikle toplumsal infiale yol açan ırza geçme, dolandırıcılık, hırsızlık, gasp, kasten adam öldürme gibi suçlar küçük düşürücü olarak kabul edilir.
Suçu işleyen eşin mahkum olmaması veya aldığı cezanın ağırlığı önemli değildir. Önemli olan toplumsal algılara göre küçük düşürücü bir suçun işlenip işlenmediğidir.
b. Haysiyetsiz Hayat Sürme
Yargıtay Kararların da Haysiyetsiz Hayat “toplumun değer yargılarına ters düşen, namus, şeref gibi olgularla bağdaşmayan bir hayat biçimidir.” şeklinde tanımlanmaktadır.
Haysiyetsiz hayat sürme, toplumun anlayışına göre sürekli olarak namus, şeref ve haysiyet kavramlarıyla bağdaşmayacak biçimde yaşamaktır. Onur, namus, şeref gibi ahlaki temelli değerlerin toplumun çekirdeği olan aile içinde bulunması gerekir.
Haysiyetsiz hayat sürmeden bahsedebilmek için bu yaşam tarzının bir süre devam etmesi gerekir. Yapılan tek bir fiilin haysiyetsiz hayat sürme olduğundan bahsedilemez.
Haysiyetsiz yaşam sürmenin evlilik devam ederken de sürmüş olması gerekir. Evlilik birliği kurulmadan önce eşin bir süre haysiyetsiz olarak yaşam sürmesi boşanma nedeni olarak kabul edilemez.
4. Terk
Terk eşlerden birinin, evlilik birliğinin kendine yüklediği sorumlulukları yerine getirmemek maksadıyla ortak konuttan ayrılmasıdır.
Terk, özel, mutlak ve kusura dayalı bir boşanma sebebidir.
Terk sebebiyle boşanma kararı verilebilmesi için eşlerden birinin ortak yaşamdan, evlilik birliğinin kendine yüklediği yükümlülükleri yerine getirmemek amacıyla, ayrılmış olması gerekir. Eşinin ortak konuta dönmesini engelleyen veya eşini ortak konutu terk etmeye zorlayan eş de terk etmiş sayılır.
Her ortak konuttan ayrılma terk değildir. Eşlerden biri evlilik birliğinin kendisine yüklediği sorumlulukları yerine getirmemek maksadıyla ortak konuttan ayrılmışsa bu halde terkin varlığından bahsedilebilir. Geçici olarak veya bir nedene bağlı olarak ortak konuttan ayrılmak terk değildir. Askere giden veya öğrenim sebebiyle eşiyle ayrı yaşayan her kişinin, eşini terk ettiğinden bahsedilemez.
Hukuk düzeni bazı durumlarda eşlerin birbirlerinden ayrı yaşamalarına cevaz verebilmektedir. Bu nedenle Terk Olgusundan bahsedebilmek için ortak hayattan ayrılmanın hukuka aykırı olması gerekir. Örneğin aralarında boşanma davası süren iki eşin beraber yaşamaları onlardan beklenemez. Bu halde eşlerin ayrı yaşamasında bir hukuka aykırılık olmayacağından terk olgusundan da bahsedilemez.
Terk edilen eş, terk sebebiyle boşanma davası açmak istiyorsa önce aile mahkemesine başvurarak eşine ihtar çekmelidir. İhtar bir dava şartıdır. İhtar tek başına bağımsız bir yargısal sonuç doğurmaz ve mahkeme kanalıyla yapılmalıdır.
İhtarın amacı eşin eve geri dönmesinin sağlanmasıdır. Bu anlamda eve davet samimi olmalıdır. Ancak eşin eve dönmemesi halinde kendisine karşı terk nedeniyle boşanma davası açılacağı hatırlatılmalıdır. Eşe gönderilecek ihtarda, eşin geri döneceği adres, yol giderleri ve eşin hangi süre içerisinde eve döneceği gösterilmelidir.
İhtar isteyen eş, ihtar başvurusu tarihinden 4 ay önce uygun bir evi hazırlamalıdır. Bu 4 aylık süre boyunca ev hazır bekletilmelidir. Bu süre geçtikten sonra diğer eşe ihtar yapılabilir. İhtar kararının tebliğinden itibaren 2 ay geçtikten sonra terk sebebine dayalı boşanma davası açılabilir. Terk nedeniyle boşanma davası açmak isteyen eş bu sürelere oldukça dikkat etmelidir. Bu sürelere uyulmadan ihtar çekilmesi ve dava açılması halinde dava reddedilecektir.
"Davacı tarafından çağrı yapılan konut 2002 yılı temmuz ayında kiralanmıştır, ihtar isteği ise 4 aylık süre geçmeden ağustos ayında yapılmıştır. Türk Medeni Kanunu’nun 164. Maddesine göre geçersiz ihtara dayanılarak açılan davanın reddi gerekir."
5.Akıl Hastalığı Nedeni ile Boşanma
Akıl Hastalığı Nedeniyle Boşanma nispi bir boşanma sebebidir. Yargılama akıl hastası olmayan eş için ortak hayatın çekilmez hale gelip gelmediği araştırılmalıdır.
Akıl hastalığı kusura dayanmayan bir boşanma sebebidir. Akıl hastalığına yakalanan eşin kusurundan bahsedilemez.
Akıl hastalığı nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için akıl hastalığının evlilik birliği devam ederken ortaya çıkmış olması gerekir. Evlilikten önce de kişinin sürekli akıl hastalığının olduğu anlaşılırsa boşanmaya değil evliliğin butlanına karar verilmesi gerekir. Çünkü akıl hastalığı evlenme engellerindendir.
Akıl hastalığı nedeniyle boşanma davası açma hakkı sadece akıl hastası olmayan eşe tanınmış bir haktır. Dava hakkı münhasıran akıl hastası olmayan eşe aittir.
Dava akıl hastası olduğu iddia edilen eşe yöneltilir. Yani davalı akıl hastası olduğu ileri sürülen eştir. Bu durum mahkemece Sulh Hukuk mahkemesine bildirilmelidir. Eğer kişiye kanuni temsilci tayin edilirse davaya kanuni temsilci devam edecektir.
Söz konusu akıl hastalığının sürekli ve iyileşemeyecek derecede olduğu resmi sağlık kuruluşlarınca tespit edilmelidir. Bu tespit yapılmadan akıl hastalığı nedeniyle boşanmaya karar verilemez.
BOŞANMA DAVASINDA GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME
Boşanma davasında en önemli hususlardan birisi de davayı doğru yerde bulunan mahkemede açmaktadır. TMK m. 168 boşanma davalarında yetkili mahkeme açıkça düzenlenmiş olup buna göre;
"Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir." denilmiştir.
Bu durumda eşlerden biri davayı isterse kendi isterse de karşı tarafın bulunduğu yerde açabileceği gibi son altı aydan beri birlikte oturduğu yerde açabilecektir.
Görevli mahkeme ise Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev Ve Yargılama Usullerine Dair Kanunda düzenlenmiş olup buna göre 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun Üçüncü Kısım hariç olmak üzere İkinci Kitabı 4722 sayılı Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna göre aile hukukundan doğan dava ve işler ile Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanuna göre aile hukukuna ilişkin yabancı mahkeme kararlarının tanıma ve tenfizi ve ayrıca kanunlarla verilen diğer görevleri yapmakla Aile Mahkemeleri yükümlü kılınmıştır.
Aile mahkemesi kurulamayan yerlerde ise bu Kanun kapsamına giren dava ve işlere, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen Asliye Hukuk Mahkemesince bakılacağı düzenlenmiştir.
Comentários